Bir gemiyi yürütmeye mahkum edilen bir forsadan farksızdır şehirde insan: Yorgun, mecbur ve ümitsiz.
Nedir peki şehri bu denli cazip ve muteber kılan? Uzaklar insanın damarlarında dolaşırken, hiçbir şey yokken şehri kalmaya değer hale getiren, yaz ayları ahenkli bir şekilde çarparken insanın göz çukurlarına, nedir hala bu şehirde kalmanın anlamı? Amacı olmayan, köle ve yorgun bir hayatı yaşamak mı?
Ben, bu bayağı tiyatro sahnesinden ineceğim günü hasretle bekliyorum. Vakti, rotası, mesafesi mühim olmayan bir yolculuk, bir terk ediş, bir çıkış. Bu nihayetsiz çölden, bu kurak iklimden öteye...
Belki bir yaz günü, bir ikindi vakti, belki yine o özlemle yanar, uzaklara bakarken, belki...