"Anne yorgun, belli. Biraz da canı sıkkın galiba, öfkesini çocuktan çıkartırcasına asılıyor kolundan çocuğun. Tam ben yanlarından geçiyordum ki... Elini bırakıp okkalı bir tokat indirdi yere düşen çocuğun suratına. İlgisiz kalamadım. ‘’Sorun nedir hanımefendi?’’ Dedim. Kafasını kaldırıp gözlerime baktı donuk donuk. Ağladığı anlaşılıyordu kanlı gözlerinden. Hiç de sevecen değildi bakışları. "Sanki bilsen derdime derman mı olacan? Var git yoluna hanım. Karışma sen başkasının derdine, işine bak" dedi. Donup kaldım olduğum yerde bu cevap karşısında. Belki de haklıydı kadın. Öyle ya, öğrensem ne yapabilirdim ki? Ayaküstü bin tane soru geldi aklıma. "Kocam evden kovdu", dese ne yapabilirdim? Evime alıp getiremezdim ya! Ya da "ev sahibim attı evden, yalnız bir kadınım, ne yaparım şimdi ben?" Dese Ne yapabilirdim? "Dileniyorum, çocuk da yoruldu", dese? Dese... Dese... Of! Yanlıştı belki, karışmamak gerekirdi. Özel hayata karışmak mıydı bu yaptığım?"