Batı uygarlığının kurucu üç unsurundan biri kabul edilen felsefenin daha tarihinin başlangıcında, Hz. İsa’nın doğumundan 399 yıl önce gerçekleşen bu olay, sıradan bir filozofa karşı basit bir muhakeme davası değildir. Bu ilk fikrî cinayetin altında bazı kişilerin basit gerekçelerinden öte daha temel faktörlerin yattığını ileri sürebiliriz: Grek dünyasında, maddi zenginlik ve politik başarı gibi araçsal değerleri, *yaşanmaya değer hayatın* yani olması gereken ideal hayatın değerleri yerine ikame ederek, onları biricik değerler sistemi ve erdemi haline getirmek isteyenler, sosyo-politik sisteme kökten eleştiri getiren Sokrates’i, mahkeme marifetiyle hizaya sokmak veya en azından can kaygısıyla af ve özür dilemeye mecbur bırakmak istiyorlardı. Böylece Sokrates’in rezil olmasını sağlayarak onun *insan*a ilişkin temel iddialarını da değersizleştirmek veya Sokrates’in rahatsız edici düşünsel sorgulamalarından kurtulmayı amaçlıyorlardı. Asıl maksatları ise, evrensel bir ahlakî değerler sistemi için Atina’nın mevcut değerlerini reformize etmeyi teklif eden Sokrates’i ebediyen susturmaktı.