Hz. Peygamber (s.a.v.)’i tanımak, O’nun sünnet-i seniyyesi ve mekârim-i ahlakını öğrenmek denilince genellikle zihinlerde yerleşik olan kabul; meselenin siyer, megâzî, menâkıb ve şemâil eserleri okumaktan ibaret görülmesidir. Hâlbuki mezkûr alanlarda aktarılmış olan rivayetleri İslam’ın sunduğu peygamber tasavvuruna halel getirmeden anlamamızı sağlayacak olan, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile ilgili itikadî kabullerimizin, temelde tereddütsüz ve sahih olarak inşa edilmiş olmasıdır. Bu temeli ihmal ederek İslam tarihini yahud hadisleri parçacı bir okumaya tabi tutmak Allah Resûlü ile ilgili, Müslümanları yanıltıcı neticeler verebilecektir, nitekim vermektedir.
Ahir zaman din telakkisinin, modernist akımlar vasıtasıyla hayatımızdan çıkarmaya teşebbüs ettiği Hz. Peygamber (s.a.v.), O’nun sünneti ve nübüvvet konularındaki itikadî esaslar aslında Müslümanları tarihin en ciddi imtihanı ile karşı karşıya getirmektedir. Allah Resulünün getirdiği vahyi, tebliğ edicisini ademe mahkûm ederek anlama ve yaşama garabeti tarihin en trajik vakıasıdır. Müslümanın, ahir zamanın ayak kaydırıcı ve ebedî saadetten mahrum edici hezeyanlar karşısında dik durabilmesi ancak Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında bilmesi gereken itikadî esasları tahkiki olarak kavramasıyla gerçekleşebilecektir. Modernist akımların, suistimal ederek tahrip ve tahrif ettikleri noktaları işaretlemeye yönelik bu çalışma Ehl-i sünnetin; ‘Ebeveyn-i Resûl’, ‘Garanik Hadisesi’, ‘İntihar Rivayeti’, ‘İnşikak-ı Kamer’, ‘İsra ve Mi’rac’ gibi konu başlıklarındaki kabullerini ortaya koymaya matuf mütevazı bir gayrettir.