…Fatih Sultan Mehmet, vefat etmeden önce son seferine hazırlanırken, Roma`dan bir mektup almış. Mektupta Hıristiyan bir kardinal, `Efendim, ömrümün son zamanını kendi vatanımda geçirmek isterim. Beni, İstanbul`da bir kiliseye almanız mümkün mü?` diye ricada bulunmuş. Sultan Fatih çok sinirlenmiş, kardinale emir göndermiş: `Görevimiz tamam olmadan asla!`
Mektubu yazan Fatih`in çocukluk arkadaşı Sadık`tır. Sultan Mehmet, İstanbul` u fethederken Sadık`ı Hıristiyan kimliğine büründürmüş, kiliseye yerleştirmiş. Sadık yükselmiş, yükselmiş, kardinalliğe kadar ilerlermiş. Derler ki, Fatih zehirlenmeseydi de, son seferinde Roma`yı fethedecekti; Sadık`ı Hıristiyan dünyasına Papa yapacaktı!...
… Rahmetli Turgut Özal, Özbekistan`a düzenlediği ziyarette, Nakşibendi şeyhinin huzuruna varır. Türkiye`den götürdüğü gizli bir nişanı ve bir köşesi eksik olan yıldız`ın işlendiği sancağı şeyhin rahlesine bırakır.
O gün Turgut Özal`a siyah bir sancak gösterilmiş ve Asya`daki gizli teşkilat hakkında bilgi verilmiş. Özal; Hindistan, Japonya, Afganistan, Pakistan, Rusya ve Çin`den gelen bazı kişilerle tanıştırılmış...
… Bugün biri Asya`nın içlerine, biri de Avrupa`nın güneyine gönderilen iki kişide, Siyah sancak vardır ve bu sancak, gizli bir teşkilatın nişanıdır. Bu hikâyenin bir ucu, Nizam-ı Âleme kadar uzanır. Diğer ucu nerededir kimse bilmiyor…