"Dışarıya çıktım, hüzünle baktım eve. Bu, son bakıştı, bunu biliyordum. Evin sıvası bir yara gibi kanıyordu. Sıvası dökülmüştü, ağlıyordu sanki. Duvarlar kiremit rengine dönüşmüş, kanamıştı. Gri renkli kuru beton yaralıydı. "Sıvası kanayan bir evimiz var artık," demişti ablam. Burada yaşananlar evle birlikte yok olmalıydı onlara göre. Hiçbir şey demedim, diyemedim. Maraş’ta işkencede de bir şey söylememiş hep direnmiştim ama artık direnecek gücüm yoktu… Tıpkı bu ev gibiydim: Yaralı suskun, yalnız, kanayan, kırmızı ve kızıl…"