Yine yaşlı gözlerimle bakıyorum yeni bir güne. Camlarımın önünde patlayan bombaların bıraktığı kirli hava yok. Görebildiğim kadarıyla parçalanmış gökyüzü ve yıkılmış duvarlar da yok. Kimseler sokak aralarında feryat etmiyor. Gökyüzünden ateş yağmıyor. Uçaklar bombalamıyor canlı cansız her şeyi. Misket bombaları yağmıyor göğümde.
Ambulanslar peş peşe yaralı taşımıyor olmayan hastanelere. Anneler yoğurmuyor toprakları gözyaşlarıyla. Nedense hüzünlüyüm. Sanki ben yanıyormuşum ve ben kaçıyormuşum uçak bombalamaları ve roket ateşinden. Akan bu kanı kim durduracak diye sormaya utanıyorum. Durdurması gereken belliyken...
Yüreğim titriyor ölümün kol gezdiği, acının su ve oksijen misali her yer ve her şey olduğu bir ortamda. Bu gün, bedenimde hissettiğim acıya tercüman olmak kelimelere çok ağır gelir. Dayanılmaz dedirten güçlü varlığıyla dram, ufacık bedenleriyle daha çocuk yaşta Filistinlilerin çok yakınındayım aslında bu yanan ateşin.