Öksüz ve yoksulluk içinde geçen bir çocukluk. 70’li yılların en özgün yanıyla erken yaşta politikleşmenin getirdiği devrimci sorumluluklar ve 12 Eylül faşizmi ile ağır işkence ve hapislik yılları. Sırtında kendisi ile birlikte büyüyen bir kambur, işkencenin de derin izleriyle birleşince, artık bedenini özgürce kullanmasını da engellemektedir.
İbrahim, geriye dönüp baktığında hayat, sırtına ne çok yükler yüklemişti. Çok acı ve hüzünlü bir yaşamın içinde boğuştuğu halde, yine de hiç pes etmedi. Belki, bütün bu yükleri taşıyabilmesinde, inandığı değerlerin de büyük etkisi vardı. Hâlâ okuyor ve geleceğe de umutla bakıyor. En büyük istediği şey, bir gün bu topraklarda özgürlüğün olduğu ve hiç kimsenin, aç açıkta olmadığı ve herkesin emeğine göre ve herkesin ihtiyacı kadar karşılandığı güzel bir yaşamdı. Gözleri kapanmadan, görmeyi en çok istediği şeydi. Hatasıyla ve sevabıyla, iyi ve kötüsüyle, acısıyla, sevinciyle süren bir yaşamı sırtlamış ve taşımıştı. Hâlâ, hiç bitmeyen yaralarıyla baş başa kalarak günlerini geçiriyordu bir bilinmeze doğru.