Tanrı insanı yarattı!..
Sinesini asırlardır Hüdhüd’ün, Ebabil’in ve Simurg’un hasretle hapsedildiği bir kafesle donattı...
Ve Sirène kafesin kilidini cânıyla kırdı!..
Âzâd olan telekler okyanuslar boyu uçuşurken; Sirène kafese kendini hüzünle kapattı ve nihâyetinde sırrı fâş edildi; suyun içinde, Kaf
Dağı’nın ardından dahi dumanı görünen bir çerâğ harladı...
Su ısındı, Sirène yandı,
Sirène yandıkça su kaynadı,
Su kaynadıkça ateş çoğaldı...
Bu öyle bir ateşti ki; Tanrı’nın kafesini sadrında taşıyan, yedi denizi içse de büryân olmaktan kaçamazdı...
Çünkü yangının menbaı Sirène idi ve Sirène de nefesin ta kendisiydi…
Nefes aldıkça yanmak, yandıkça çoğalmak; çoğaldıkça nefessiz duramamak!..
Sirène adı, toprağın bağrından denizin dibine inme hengâmesi...
Ve herkesin vardır muhakkak, sinesini Tanrı eliyle tutuşturan bir Sirène’sı..