“Allah’ım ne ürkütücü bir ses…, deyiverdi. Ne kadar da rahatsız ediciydi!” “Hâlâ susmamıştı siren sesleri!..” Bu sesler… Bu seslerin nedeni neydi?
“Ve hemen ardından gelen o korkunç ses. Tüm o sessizliği yararak çıkan, yürekleri çatlatan o uğultu. Ve yerin bağrındaki her şeyi dışarı atıyordu” Bir ses nasıl böyle güçlü olabiliyordu? “…bir ses daha geldi sanki kendisine çağıran. Sanki tenefüs bitmişti de sınıfa koşacakmış gibi hissetti. Son kalkacak otobüsün kornası gibi. Ya da son kalkacak olan vapurun son sireniydi de, “Biletinizi çabucak alın, yetişin!..” diyordu. “Yoksa kalırsınız bu limanda!” dercesine bir sesti işte gelen.” Neydi bu sesler? Nereye çağrılıyordu ki Ahmet? Kimdi çağıran? Ahmet, sese doğru koşmak istiyordu göğsünde sakladığı sırra koşacağını bilmeden. Ya sonra? “Hem yükselen bu ses de neydi? Yeniden siren sesleri yükseliyordu. Ezan sesleri de duyulmaya başlamıştı.” Bu ses… Neyin provası bu? Başlangıç mı? Son mu? Ahmet’in iç sesi bizi nereye götürecek? Bu sesler bize ne söyleyecek? HAKİKATE ramak kala… Belki de son çağrı, son ses!.. Göğsümde saklanan hangi sırrı aşikâr edecek?