Bazen kendi sırlarını dahi yok sayıp unutmak gerekir mi?
Ya peki, unutabilme becerisi, unutkanlık yetersizliğine dönüşürse ne olur?
Sırları insanın çevresinde bir süzgeç oluşturur; bakışlarını, kokusunu değiştirir. İnsan kendini o süzgeçten geçirmeden dünyayla ilişki kuramaz hale gelir. Kimsenin anlam veremediği bakışlar, cevaplar, kararlar ortaya çıkar. Başkasının sırrını saklamak ne kadar yüceltilirse, kendi sırrını saklamak o kadar yorar insanı. Silse silinemez, yok saysa o da olmaz, insafsızca siner her yerine. Ondan izinsiz adım atılamaz. Sanki insanın kendisini içine soktuğu yarı geçirgen bir zarf gibi durur üstünde.
Sona yaklaşan bir adamın defterlerinde saklı kalan, hayatı devam ettirebilmek adına unutuşlar, kısır döngüler, sırlar, bağımlılıklar, çatışmalar ve tevazu içine saklanmış kendini beğenmelerle karşılaşacağınız bir hikâye.