Bu kitapta Yolculuk, Devrim, Daha!, Easy Rider, Katmandu Yolu, R.P.M., Doğru Yol, Çilek İfadesi, Hak gibi filmleri bulmayacaksınız. Size Eisenstein`dan da bahsetmeyecek, hatta Potemkin`i devrimci olmayan bir film olarak anacak.. Visconti`nin Lanetliler`ini, Petri`nin Her Türlü Kuşkunun Ötesinde Bir Yurtta: Hakkında Soruşturma`sını, Costa-Gavras`ın Ölümsüz`ünü, Bertolucci`nin Konformist`ini ya da popüler sinemanın burjuva kültürü tarafından kolayca hazmedilen, kabul gören filmlerini övmeyeceğiz... Bu kitap "devrim" sözcüğünün moda, radikalliğin popüler olduğu günlerin içinden gelip o günlerin sinemasına karşı sesini yükseltiyor. Militan filmlere arka çıkmak, Marksist bir sinemayı hem pratik hem de teorik olarak inşa çabalarına katkı sunmak yegane amacı.
Popüler sinemanın dışında kalan, kalmak isteyen, "derdi olan" filmciler, oyuncular devrimci örgütler muhatabımız. Godard adıyla maruf sinemacının kayıp diye yaftalanan, ama Gorin ve Dziga Vertov Grubuyla belki de en verimli, keşiflere ve deneylere açık on yılının öyküsü bu kitap. Ve gözden kaçan, müstehzi bir gülümsemeyle es geçilen diğerlerinin. Belki de adını ilk kez duyduğumuz filmlerin eleştirel, yaklaşmakta olan siyasi ve kültürel devrime katkı anlamında bir okuması.. Ona Dair Bildiğim iki-Üç Şey, Çinli Kız, Amerikan Malı, Hafta Sonu, Bilmenin Tadı, Bir Artı Bir [Şeytana Sempati], İngiliz Sesleri [Mao`da Buluşalım], Doğu Rüzgârı, Gerçek, İtalya`da Mücadele, Vladimir ve Rosa, Her Şey Yolunda, Jane`e Mektup, Fırınların Saati, Buz, XIV. Louis`nin İktidara Gelişi, Keder ve Acıma, İşçi Sınıfı Cennete Gider ve diğerleri... İşte kitabımız her biri 68 Mayısının Büyük Başkaldırış etrafında tarihlenen enternasyonel ve militan bu filmlerin, gerek siyasi bir dönüşüm gerek yeni bir sinemasal dil için, gerek burjuva kültürüne karşı-bir kültür yaratmak gerekse de Marksist film eleştirisi için kuramsal bir laboratuar olmak adına mücadele eden filmlerin kendilerini anlatışıdır. Ve son söz kendin adamış yazarımız MacBean`den gelir:
"Benim için film eleştirisi yazmak, hâkim sınıfın ideolojisiyle sinemada işlediği yerde ve zamanda savaşmak ve sınıf mücadelesini yazılarıma taşımak anlamına gelmiştir... `sınıf mücadelesini kendi yaşamınıza taşıyın` ifadesi, herkesin hemen bir fabrika işçisi olması gerektiği anlamına gelmez; ama herkes durup bir etrafına bakmalı ve erkeklerle, kadınlarla ve şeylerle olan gündelik ilişkilerinde bazen açık, ancak çoğunlukla gizli olarak işleyen sınıf mücadelesini analiz etmelidir. Ve elbette bu analize bir kez girişildiğinde tercih yapma zorumluluğuyla karşı karşıya kalırız, ilk soru basitçe şudur: Sömürücülerin ve baskıcıların tarafını mı tutacağız, yoksa devrimci özgürlük mücadelesine mi katılacağız? İkinci soru ise daha zordur: Peki devrimci özgürlük mücadelesinin başarısı için ne yapacağız? ... Bu kitap, benim devrimci özgürlük mücadelesine kendimi adamam ve mücadelenin bütün cepheler, hatta film eleştirisine bile taşınmasının gerekliliğine dair artan inancımla şekillenmiştir."