Günümüzde büyük oranda ayakta olan Sin Manastırı, Erken Hıristiyanlık ve Ortaçağ’da yörede inşa edilen Manastır, kilise ve şapel gibi yapılar grubu içerisinde belki de en şanslı olanıdır. Manastır, bu durumunu gözlerden ırak, kuytu, ulaşılması oldukça güç ve bulunduğu kayalık alana uyum sağlamasına borçludur. Buna rağmen insanların bu tür eserlere olan yakıcı ve yıkıcı yaklaşımından nasibini almıştır. Zaman zaman Kozan’a yaptığım ziyaretlerden, 2017 yılında böyle bir yapının varlığını haber aldığımda oldukça heyecanlanmıştım. Tez zamanda ziyaret etme isteğim, yapının Kozan merkeze uzak oluşu (40 km), ulaşılması güç bir konumda bulunuşu, mevsimsel etkenler (sıcak-yağmur-kar) ve zaman planlaması gibi nedenlerden dolayı amacına ulaşamadı.
Manastıra ilk ziyaretimi 2018 yılının baharında gerçekleştirdim. Oldukça meşakkatli bir yolculuktan sonra ulaştığımız manastırda detaylı çalışma imkânı bulamadık. Zira böyle bir çalışma için gerekli teknik ekip ve donanımdan yoksunduk. Yapı içerisinde kısmen yıkılmalar ve tahribatlar oluştuğundan 1. kat ve yukarısına çıkma olanağı bulamadık. Bu ziyaretimde iç tarafta kat aralarını oluşturan ahşap bölme ve hatılların yakıldığını, şapelin apsis kısmının tahrip edildiğini üzülerek tespit ettik. Eldeki malzemelerle mümkün olduğunca ölçü ve notlar alıp, fotoğraflama yaptıktan ve havanın kararmaya başlamasıyla bu mağara kompleksinden ayrılmak zorunda kaldık.