ŞÎN
Bu eser, bir asır boyunca acımızda sakladığımız sessiz matemi, 1926 ve 1934 yıllarında başlayan Kürt Sürgünlerini, yüzbinlerce kadın ve çocuğun kimsesizliğini dile getirmektedir.
Mezopotamya ve Ortadoğu’da çıkan kaosun, mülteciliğin, vatansızlığın, bugün tüm dünyayı kasıp kavuran sorunların temeline indiğimiz bu hikâye, kadim Kürt halkının Türkiye’de, Irak’ta, İran’da ve Suriye’de neden bir birlik kuramadıklarının ve nasıl yok sayıldıklarının cevabını aramaktadır.
Gerçek bir yaşam hikayesinden yola çıkan kitap, Şeyh Said`in oğlu Şeyh Ali Rıza`dan başlayarak; İran Kürdistanı`nın hükümdarı Simko`ya, Irak Kürdistanı’nın hükümdarı Barzanilere, Kral Şeyh Mahmud Berzenci`ye, Seyyid Abdulkadir`in yeğeni Şeyh Seyyid Taha`ya ve Hoybun Cemiyeti`ne kadar birçok önemli olaya ve figüre odaklanarak, Kürt tarihini anlatmaktadır. Kürt Tarihi demişken; içine girdiğimiz serüven insanlık tarihi boyunca her daim suçsuz yere öldürülen kadınların ve çocukların hikâyelerine de değinerek, isimsiz şahitlerin acılarına da tanıklık etmiştir.
Bu coğrafya, asırlardır aynı topraklarda yaşayan insanların köklerinden ve kültürlerinden koparılmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan acıları yansıtmaktadır. Bugün hâlâ devam eden ölümler, işkenceler ve zorluklar, bu hikâyenin tarihsel bir devamıdır. Bu roman, unutulmuş sürgünlerin, kanlı gözyaşlarının ve kültürel kopuşların bir portresini çizerken, Kürtlerin tarih boyunca içlerinde bulundukları imkansızlıkları ve kendi aralarında yaşadıkları ihanetleri de vurgulamaktadır.
Unutmamak lazım; eğer ki geçmişimizden bir ders çıkarmadıysak, “Tarih tekerrürden ibarettir."