Çoğumuz istediğimiz gibi bir hayat yaşayamadığımızı bilerek ölüyoruz. Hayatımızın yarısı kendimize bir yol çizmekle, diğer yarısı ise öbür yollara özlem duymakla geçiyor. Çoğu-muz para kazanmak uğruna istemediğimiz işleri yapıyor ve hep sitem ediyoruz. Hayat koşulları gün geçtikçe hem beyni-mizi hem de yüreğimizi törpülüyor. Çocukluk ve gençlik yıllarımızda kurduğumuz düşler ve daha duygusal yapımız, yıllar geçip omuzlarımıza binen yükler arttıkça daha gerçekçileşiyor ve maddi sorunlar karşısında bilinçaltımızın derinliklerinde kayboluyor. Bir daha da yüzeye çıkaramıyoruz bu düşlerimizi. Bu mu hayat dediğimiz maceramız? Sabah dokuzdan akşam altıya kadar, bizi asla duygusal açıdan tatmin etmeyen sabit bir işte çalışmak mı? Hem de ne uğruna? Bir ömre geç kalmak uğruna mı? Geri kalan saatleri iyi değerlendirmeye çalışarak “Yaşıyorum!” diyebilmek adına mı? Hayat, insana verilen bu yaşam, sadece tek bir haktan ibaret. Öyleyse biraz cesur ve biraz da deli olmak gerekiyor galiba. Yaşıyorum diyebilmek için riskleri göze almak gibi mesela.
1993’ten 2023’e
Barcelona’dan Bükreş’e
Devotional Tour’dan Memento Mori’ye
İkimizin de vasata isyanı otuz yılı aşkın bir süredir devam ediyor…