Döner şair, ateşten tahtlarına oturmuş içindeki mahşerin efendilerine. Ve dile gelir kanayan sözleriyle: "Ey içimin payidar efendileri. Ey pervasız zaman ölümleri. Ey ruhumun ateşten süvarileri. Dinleyin beni. Kulak verin âhtan ve ateşten biçilmiş sözlerime. Ve şehadet edin beni yakıp yıkan susuzluğuma. İman edin ve anlayın, dinleyin sûalimi: ‘Nedir ve nerededir kan ve candan susuzluğum?’ Hangi göğün altında, hangi gölgenin serinliğindedir? Nedir ve nerededir uykusuzluğum? Hangi suyun incisinde, hangi toprağın kokusundadır? Ruhuma bu ateşten sırrı giydiren nedir? Nedir bu sır ve nerededir? Bulun ve dingin kılın ruhumu. Dindirin fırtına ve ateşten ordularıyla naçiz hüviyetimi. Varlığım ve ruhum sizdedir. İçimdeki ateş sizde. Ruhlarınız ve sırlarınıza teslim ediyorum sûalimi. Minicik gövdemin narin kanatlarında büyüttüğüm bu ateşten topu, kutsanmış yazgılarınıza emanet ediyorum. Alın ve ateş olun sûalimin sonsuzluğunda. Alın ve gidin güzel gözlü atlarınızı koşarak. Sırrımı ve sûalimi ruhlarınız ve al benli ayaklarıyla, atlarınız taşısın göğün, toprağın ve yıldızların size biçtiği mahalle. Bulun ve getirin cevabımı. Neredeyse içimdeki sükunet ve hakikat, bulun ve getirin" dedi şair. Ve sustu sonra. Nasıl geldiyse karanlık yerlerinden kalbinin, öyle döndü karanlık yerlerine. Hangi yola yolcuysa, yolcu oldu yine o yola. Biliyordu bütün bilgeliğiyle, dönmek için geldiğini. Ve topladı gelirken döktüğü ateşten gözyaşlarını ve heybesinde saklı hiçliğini topladı ve sisten ve hayalden ülkesine geri döndü. Beklemek için cevabını sûalin.
Yayınevi
:
Cinius Yayınları
2. Hamur