Yaşam bazen bir rüyanın ardında bazen bir gerçeğin göbeğinde yaşanır. İçli bir türkü yorumlar hayat, karlı tepeler ardından gelir yanık ve yankılı sesi. Şeytan çığırtkanlık yapar, kimi zaman bir meleği dinlemekten daha cazip gelir sesi. Ense kökünde duyulur ışıklı sabahların buyurgan nefesi. Bir çocuk sesi kadar saf, bir çocuk nefsi kadar bencil… Zavallı bir dilenci gibi dilenirken hayattan günleri, ölüm ensemizden tutup söker bizi çok sevdiğimiz köklerimizden. Sanki hiç gelmemiş gibi, sanki olmamışız gibi kapatır izlerimizi kar gibi üzerimize yağan zaman.
Yaşadıkları mıydı insanı istemediği seçimlere iten yoksa yaşamak istedikleri mi? Her sevabın ve günahın bir karşılığı vardı ama hepsi bu dünyada mıydı yoksa öteye de bir şeyler kalır mıydı? Vahap hem masum hem günahkârdı. Çünkü ona yaşatılanlardan öğrendikleriyle düşlemişti, devinmişti, didinmişti. Vahap’ın yaşadıklarını okurken kendinizi ve yaptıklarınızı sorgulayacak, okumayı bitirdiğinizde ise başka bir insan olacaksınız.
İnsan kendi gerçeği ile yüzleşmedikçe gerçek onunla oyun oynar.