-Ben Seyithan! Hasan’ın Oğlu Seyithan! Dağda kalleşçe pusuya düşürüp öldürdüğün genç İsmail kardeşimin intikamını almaya geldim.
Bu sözleri der demez silahı ateşledi ve tek bir kurşunla Avcı Mahmut’u gırtlağından vurdu. Gırtlağı paramparça oldu. Kurşun ensesinden çıkıp, pencereye çarptı. Pencere kırıldı. Kurşun, bahçe duvarına çarpıp sekti gitti. Kan duvara fışkırdı. Öteki adam şoka girip bayıldı. Avcı Mahmut, yıkıldı. Kana bulandı. Kan koktu her taraf. Kıp kırmızı kan… Avcı Mahmut, kan gölü içinde tir tir titredi. Debelenip can verdi. Seyithan, yıldırım gibi odadan çıktı. Silahını beline koydu. İngiliz tüfeğini sol eline alıp evin kapısından çıktı. Çıkar çıkmaz kapıda, ahırdan gelen kadınla çarpıştı. Tüfeği iki metre uzağına düştü. Kadın bağırarak hızlıca içeri girdi. Kapıyı kapattı. Seyithan, yıldırım hızı ile kalkıp tüfeğini aldı ve koşmaya başladı. Koşarken evlerin kapılarına birer kurşun sıktı. Kimse korkudan dışarı çıkamadı. Her taraftan köpekler havlıyor, sesler, bağrışmalar, çağrışmalar… köyde bir kıyamettir kopmuş, almış başını gidiyordu. Seyithan ise bir kartal gibi uçtu dağlara kondu. Köyden uzaklaşıp karanlığa karıştı.