Theodor Fontane’nin yaşadığı dönemin sosyal-kültürel ve tarihsel panoramasına bakıldığı zaman, sosyal normların insan yaşamında ne denli çakılı bir yere sahip olduğu gerçeği açıkça görülecektir. Fontane, böylesi zorlu bir geçiş dönemi yaşayan başta kıta Avrupası olmak üzere, tüm dünya üzerinde dönemin insanının yeni’ye yönelik merakını romanlarında kendine özgü anlatımıyla ve sorunsal tablolar biçiminde dile getirmiştir. Onun romanlarında en başta gelen sosyal sorunları insan, kadın, insanlararası ilişkiler, aile dramı, eski-yeni çatışması, demokratikleşme süreci, sınıflar arası kavgalar ve diğer çağ sorunları şeklinde görmek olasıdır. Yazar, kadın olgusuna ayrı ve özel bir pencereden eğilerek, dönemin insanının değer yargıları egemenliğinde özellikle yaşama yeni katılmaya başlayan kadın olgusuna hangi perspektiften baktığının altını trajik bir söylemle çizerek dillendirmiştir.