Hızlanmıyordu. Yavaşlamıyordu da. Ahşabın içerisinde ilerleyen kurtçuk, deviniminin neden olduğu sonuçların farkında değildi. Oysa şair sırrı söylemişti: Ne ölüme ne de ölümsüzlüğe benziyordu dönüşüm; kederli bir bilgi gibi kendi bilincini yaratırken kıyamete kadar devam edecekti.
Adanın en eski konağının karşısında durmuş, gözlerini ön cephedeki pencerenin pervazlarına dikmişti. Hareketsizdi. Dikkatli bakışlarla ahşabın içerisinde ilerleyen kurtçuğu izliyordu. Yavaş hareketleri, tükenmez inancıyla kendi hâlinde devinen kurtçuk, bütünleştiği ahşap ile çift yönlü bir dönüşüme neden oluyordu.
Aşkın insanı tüketirken var etmesi gibi bir olguydu söz konusu olan. Tükenen ya da var olanın, bakış açısına göre yer değiştirdiği bu etkileşimli döngüde aşk kendi kendini tanımlayabilir veya aşkın bilinci, öznelerin varlık bilincini oluşturabilirdi… Çünkü aşk, varlığı sürekli kemiren ve dönüştüren bir kurtçuktu.
Aşk var mıydı?