İçinde bulunduğu zorlu yaşam koşullarına başkaldıran bir kadın, inatçı, karârlı ve hırçın bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, kadının, ne kadar da çok haksızlığa uğradığını, dayatılan "Kötü kader" senaryosunun varlığını ama her şeye karşın kendi iç dünyasındaki zenginliğin çevresini aydınlattığını, fark etmesini sağlar. Yoksul ve çaresiz yazgısının kimler tarafından yazıldığını bulmaya çalışır. Yazan eller öyle zeki, öyle ustadır ki neler olup bittiğini anlamak kolay değildir ama bir gerçeğin iyice farkına varmıştır artık: Dünyada iki farklı hayat vardır.
İnsanlığın ve uygarlığın Harran Ovası`nda doğduğuna inanan bir adamla tanışır. Birlikte aşkı, yalnızlığı, insan olmanın ne anlama geldiğini, acı çekmeyi, ve Urfa`yı konuşurlar. Harran`a derler ve yalnızca insana değil, milat öncesi garlıklara da yanlı ve tek taraflı bakıldığını görürler. Manzara dehşet vericidir; insanlık tarihinde açılmış birer kara delik gibidir. Ne yapacaklarını düşünürler...