Sami Paşazade, 1888’de yayınlanan Sergüzeşt romanında, o yıllarda rağbet gören "esaret" konusunu işlemiş ve böylelikle esaretin gayri insani yönüne dikkat çekmeye çalışmıştır. Roman Kafkasya’dan kaçırıldıktan sonra bir mal gibi alınıp satılan, oradan oraya sürüklenip horlanan bir genç kız olan Dilber en sonunda Asaf Paşa’nın konağına satılmıştır. O konakta eğitim görür, hatta Fransızca öğrenir. Avrupa’da okumuş, ressam, iyi kalpli bir genç olan Celal, Asaf Paşanın oğludur, Dilber’e aşık olur. Annesi, bu sevginin farkına varınca, oğlunu bir esir parçasından kurtarmak ister, roman Dilber’i hakir gören zengin tabaka arasındaki çelişkiler üzerine kurulmuştur.