“Yeni esirlerden ikisi, henüz on altı veya on yedişer yaşında idi. Kafkasya’nın bu iki parlak yüzünün yanında üçüncü olarak tutulan kız ise yaklaşık olarak sekiz dokuz yaşlarında idi. Küçük esirin saçlarıyla kaşlarının arası biraz yakınca, ağzı gayet küçük, beli yuvarlak omuzlarına oranla incecik, hele o siyah gözlerde zekâ pırıltıları görülüyordu. Bir üstadın kaleminden çıkmış vücut çizgileri var da sanki rengi verilmemiş gibi duruyordu. Küçücük dudakları renksiz, saçları bakımsızlıktan seyrek, yolculuğun zor geçtiği ni belli eden yüzündeki renk uçmuş, gözlerinin etrafı ince bir siyah dâire ile çevrilmiş, bakışlarında kafesin içine konulmuş bir kuşun ara sıra göğe bakışını andırır tarzda bir hüzün taşıyordu. Bu küçük kızın üzerinde önü ilikli bir Çerkez paltosu, başında küçük bir eski kalpak vardı. Sandallar sahile yanaştı ve kızlar bir eve getirildiler. Eve geldiklerinde onları esircinin karısı karşıladı.”