Yolculuğun başlamıştı. Seyreylediğin uçsuz bucaksız ovalar yavaş yavaş karardı. Yağmur ve gece seni sadece camın görüntüsünde odakladı. Bir su tanesi aşağı indi, sonra bir diğeri, oysa bitmeyecekti o su taneleri. Onlar indikçe göz kapakların yarılanacak, onlar indikçe gözünün önünde yol çizgileri bir o yana bir bu yana kayacaktı. Arabesk bir hüzün kaplayacaktı yüreğini; duran müzik yeniden başlayacak, kaybolan suretler yeniden görünecekti. Sonra hüznünün arabeski olmadığını onun sana verdiğim civa hüznü olduğunu söyleyecektin kendine. Sana vereceğim `binyüreğin` üzerinde kaygan bir civanın ağır hüznünü biriktirecektin.