“Beton silolar, metal vinçler, koca demirli yanaşık gemiler geçildi. Son burundan sonra ışıltılı kabarıklığıyla Boğaz aldı vapuru. Usta büyücü, güverteye gönderdi hafif rüzgârını. İnce salladı. Geleni geçeni, yönü yurdu karışık. Kuzey güney doğu batı. Gökten denize kuş dalışı. Kuzeyden güneye balık kaçışı. Doğulu batılı vapur, motor, taka. Yerinde sallanan dumanlı balıkçı. İskelesi saray, sancağı köprü. Dibi midye, göğü pamuk. Curcunası sade, dingin.”
Geri kalan her şey saçma mı? Hayat, doğadan, akıştan, hep var olandan koptuğunda, insana dair tüm ‘yüce’ amaçlar küçücük ve zavallı kalmaz mı? Yakın geçmişin hayatlara mal olmuş mücadelelerinin saçma görüldüğü “bağlamsız” zamanları yani zamanımızı inceden inceye sorgulayan bir roman “Sensin Saçma”. İnsanın gerçeklik arayışı ve bütün o yakıcı hikâyeler yerli yerinde, yanı başımızdayken, saçmalıklar arasında tutunabilecek miyiz hayata? Ya da en azından birbirimize…