Sisli bir Şubat günüydü gözleri gözlerime çakıldığında. Uzun sürmedi tanışıklılığımız. Birbirimize “Merhaba,” diyene kadar bir baktım ki yok olmuş. Koynumda kokusu, boynumda dudaklarının izi, defterimde ise kalemimin mürekkebi kalakalmış…
Yazmak istiyorum. Hep sana yazmak, hep seni yazmak…
Öznesi sen yüklemi ben olan cümleler kurmak istiyorum hep, tümleci ne olursa olsun. Seni yazmak istiyorum sayfalar dolusu. Beni yazmak istiyorum hıçkırık dolusu. Gözyaşımla ıslanmış cümlelerimi sunmak istiyorum sana.
Yazmak istiyorum. Bir sana yazmak, bir seni yazmak…
Sormak istiyorum sana, kalp yanarken beden üşür mü? Sensizsem ‘Ve ben, ve sen’ başkalarına aitsek beden yine de üşür mü? Kalp yine de yanar mı? Ellerin titrer mi ona onsuzluğu yazarken? Ve sen okurken bu yazdıklarımı kalbin sızlar mı kalbin de başkası varken?
Sadece sana yazdım o bakışların kalbimi esir aldığı günden itibaren. Sadece seni yazdım sayfalara, kalbimden geçenleri yazdım. Aklımdan kim geçerse geçsin, kalbimden hep sen geçtin. Kalbimde yaralar açarak geçtin hep o aşk kokan yollardan. Kalbimde acılar bırakarak geçtin. Sonra sen koktu kalbimin yolları. Öyle bir sardı ki beni aşkın kolları, sensiz bırakma sakın sen kokan kalbimin odalarını. Sensiz bırakırsan uçamam hapsettiğin bakışlarından sıyrılıp. Kaçamam seni başka kollara bırakıp.
Giden sen olsan da aklım sende kalır. Giden sen olsan da kalbimi de al götür.
Bu kalp sen bakmayınca her sabahlar oluşunda, önce siyahlara bürünüp yaslanır, sonra da yıkıntılar arasında paslanır.
Aklımdan kim geçerse geçsin yar, aşk kokan kalbimin yollarından sadece sen geç.