Gün geldi radyolardan, gün geldi televizyonlardan şiirler okudu. Şiir okuyan ve şiir gibi yaşayan insanın gün gelecek kalemi de şiir söyleyecekti. Okuduğu şiirleri kalbinin kılcal damarlarına çekerek okuyan ses, şiirlerini yazmak için de mürekkebini kalbinin kanından çekecekti. Aşkın tarifini ve aşkın acısını, yüreğinin başkentine taşıyarak, aşkı ve şiiri yine aşkın acısıyla taçlandıracaktı. Kimi zaman Süleymaniye sokaklarından, kimi zaman aşk zindanlarından, kimi zaman elemler ülkesinden, kimi zaman da Medine sokaklarından Himalayalara uzanan hüzünleri taşıyacaktı yüreklere… Ay kokulu akşamlarda aşka akan ırmakları şiirleriyle yıkayacaktı. Şairlerin ve şiirlerin hüznünü mısralara değil, kalplere taşıyacaktı… *Sen Gidince sana yazdığım şiirler* diyerek, Soylu sevdaların hüznünü sonsuz sevdalara bırakacaktı ve şiirle seslenecekti tüm sevdalı yüreklere ve sevda acısı çekenlere…
Sana
Elemler ülkesinden sesleniyorum sevgili
Şâiri bilinmeyen şiirler gibi yalnızım şimdi
Hüzünlü dizeler taşıyorum
Kalbimin en münbit yerinde
Acının kollarına bırakıyorum kendimi
Yitirilmiş sevdalar taşıyorum yüreğimde
Terk edilmişim en delikanlı çağımda
Bir umuttur deyip
Bekliyorum seni sevgili