Gökyüzünün kendilerinin olduğunu sanan titrek kırlangıçların yuvalarının çalındığı 80’li yılların ardından, hayatının son otuz yılını Almanya’da sürgünde geçirmiş Aras Rodoslu, ölümünden sonra bulunan, yayımlanmamış romanı ile ardında bıraktığı soru işaretlerine yenilerini ekler.
Türkiye ve Almanya’da hayatlarına girdiği ve onu hayatlarına kabul etmiş kadınlar, önce cenaze töreni, sonrasında ise kâğıt tomarı halinde bulunan yeni romanın yayımlanmasını kutlamak için toplandıklarında, aslında her birinde farklı birer Aras’ın yaşadığını görürler. Sevdiği her kadında bilinmez bir eksikliğini tamamlamış ama aynı zamanda onlara ayna olmuş Aras, sürgünde bölük pörçük bir hayat yaşamış, aslında bir yere sığamamış, sonunda yaşama ağrısı kulağında taşıdığı çınlama sesi gibi büyük bir yüke dönüşmüştür.
Yüzyıllar önce Bremen’de yaşamış Gesche gibi Aras da, muhtemeldir ki içten içe yüksüz bir hayata özenmiş, on beş kişiyi zehirleyerek öldürmüş o korkunç ve zavallı Gesche, Aras’ın bu hayatta anlamaya çalıştığı son insan olmuştur.