Bir yanımı kışa hazırlıyorum şimdi. Bir yanımsa güneşe şefkatle sarılmış. Kışlık giysiler bakıyorum. Kalın kazaklar, pantolonlar, su geçirmez ayakkabılar. Her mevsim geçişlerinde bambaşka bir insan oluyorum. Bir yanım üşüyor, diğer yanım ter içinde. Hafif bir rüzgar esince sonbaharın kokusunu alıyorum havadan. Sanki ağaçlar Zirdenbire yaşlanıyor, yapraklar sararıyor ve bir hüzün kendisini ortalığa bırakıyor. Bu yüzden de neş’e içinde gülümserken ortalıkta, birdenbire suratı kırk karış bir adam oluveriyorum. Giysilerime de yansıyor bu karmaşa. Altımda siyah bir kot pantolon, üstümde lila bir tişört olabiliyor. Bir yanımla diğer yanıma dönmek ve ona seslenmek mümkün olsaydı, diğer yanımı karşıma alır ve ona *beni hüzünlere salma nolur!* derdim. Beni hüzünlere salması için sonbaharın gelmesi gerekmez çünkü. Doğuştan bir hüzünle gelmişim zaten dünyaya. Gözlerime her bakan niçin bu kadar hüzünle baktığımı sorar. İsteyerek yaptığım bir şey değil aslında bu. Bu hüzündür beni güzelleştiren, bakışlarımı derinleştiren.
Herkese bulaştırdığım bu hüzünle durmadan çoğalırken, yaz mevsiminin geçici tesellisiyle mutlu olmaya çalışmam biliyorum ki nafile. Her şey ne kadar da sıkıcı. Keşke yanımda olsaydın diyebileceğim birisi olsaydı keşke. O zaman farklı bir insan olabilirdim belki. Belki mevsimleri zamanında ve tadında yaşardım. Bir yanım yaz, bir yanım kış olmazdı. Zamanı ve mekanı anlamlandıran ne ki? Bir insanla güzelleşiyor bir şehir. Bir insanla her şey yerli yerine oturuyor. Hayat yeniden dizayn ediliyor.