O, sevilmeyi seviyor fakat sözcüğün gerçek ve en soylu anlamıyla sevmenin ne olduğuna asla yeterli özeni göstermiyordu. Beni sevdiğini, hem de çok sevdiğini söylüyor fakat sevgisinin içeriği beni ikna etmeye yetmiyordu. Onun sevgisi, yemyeşil kırlarda uçurtma uçuran çocukların birbirlerine duydukları, sadece birlikte olma alışkanlıklarından beslenen ve asla ruhların derinliğine nüfuz edemeyen bir sevgi türüydü. Benim sevgim onun için sadece bir çocuk oyunuydu. Benim için bir çocuk oyunu olmadığını bilse bile kendini buna inandıramıyor, doğuştan sevmeye yetenekli olmayan kişiliği ile yine de duygularıma saygı duyuyordu. Şebnem`e olan duygularım soyut bir sevgi olarak kaldığı sürece onun da bundan memnun olduğuna kuşkum yoktu. Ne var ki, duygularımı kendisine açıklarsam o kritik an artık büyünün bozulduğu ve gerçek hayatın işleyişine dönmek gerektiğine karar vereceği bir an mı olacaktı? Evet... Sen, yeşil kırlarımda bir çicek, hüzün sarısı yapraklarımın üzerinde bir çıtırtısın. Sen, yüreğimin dört mevsimi, ama her mevsiminde esen iç bayıltıcı rüzgârımsın. Sen, ismin gibi gecelerimin nemi, gündüzlerimin gözyaşısın. Sen, Kardelen çiçeği! Sen, ruhumun karlı dağ zirvelerinde, karlarımı eritecek sıcak bakışlı güneşimsin!..