“Bu kitapta okuduklarınızın tamamı kendi geçmişimle ilgili hatırlayabildiklerimden oluşmaktadır. Hafızama kazınanlar da yaşam kavgası içerisinde kendimce öneme sahip olan anlar, anılardır. ‘Hayatta kalma mücadelesi’ belki biraz abartılı kalır ama yirmi beş yaşında bir gencin, anlattığım koşullarda verdiği mücadele sırasında gökyüzünün griliğini ya da havada uçan gri martıyı iplemesi hayatın olağan akışına biraz aykırı olurdu zaten.
Bence insanların gökyüzünün rengini, parlak güneşin sıcaklığını, açan bir çiçeğin güzelliğini, havada uçan kuşun özgürlüğünü algılayabilmesi için, karnının tok sırtının pek ya da delikanlılık çağının çoktan geçmiş olması gerekir.”
An, içinden çıkıldıktan sonra anı oluyor, uzaktan bakınca hatırlıyor insan o gri martıyı yahut o gün ne kadar üşüdüğünü... Sonrasını da bildiğimiz, neye sebep olduğunu ya da dönüştüğünü gördüğümüz olaylar bir hikâyenin parçası olmaya hak kazanıyor.
Suya atlayıveren bir çocuğun iştahı, merakı ve heyecanıyla yaşadığı günlerini şimdi bir akademisyen olarak sürdüren Akın Savaş Toklu ile Kapıkule’de, elinde şişman bir çantayla etrafa bakındığı bir anda tanışacaksınız. O, kendine has üslubuyla tatlı tatlı anlatmaya başlayacak size; Anamur’dan Londra’ya, Ankara’dan Hakkâri’ye dolanırken neler yaşadığını ve nihayetinde İstanbul’a nasıl daldığını...
Bu kitabın telif geliri, yazarı tarafından İstanbul Tıp Fakültesi Mezun ve Mensupları Derneği aracılığı ile İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilerine burs olarak bağışlanacaktır.