Saklambaç bir ilk romanın bütün artılarına sahip: İçtenlik, heyecan, pervasızlık ve en önemlisi profesyonelleşmiş, kaşarlanmış romancılar için ciddi tuzak olan klişeleşmeye düşmemek. Buna karşılık, ilk romanlarda sıkça görülen kurgu zaafı ve zorlamalardan büyük ölçüde kurtulmayı da başarıyor.
Tuvalet kağıdına yazılmış, biraz da ağzı bozuk bir hikâye bu. Ne var ki, Batıcı burjuva aile çevresiyle Müslüman muhafazakâr çevrenin kesiştiği noktadan kaynaklanan roman, iki genç kızın hayatı anlamlandırma çabaları, inanma ihtiyacı ve kimlik arayışı üzerinden günümüz gençliğinin isyanına ve huzursuzluğuna da ayna tutuyor.
-Oya Baydar, Yazar-
ABD`nin Oregon eyaletinde bir yılbaşı sabahı, üniversite öğrencisi Eda Kaya, kilitli kaldığı bir çamaşırhane tuvaletinde, alımlı ve güçlü kuzeni Leyla`nın ortadan kayboluşunun esrarını çözmeye soyunur. Leyla, Eda ile saklambaç mı oynuyor, yoksa aşkın peşinden mi gitti? Eda, Leyla`nın gizemli kayboluşunu çözmeye çalışırken önce onunla, sonra da kendisiyle kurduğu ilişkinin temel dinamiklerini görmeye başlar. Leyla`nın kendini bulma çabasıyla inanca dönüşü sadece bir başkaldırı değil, aile fertlerinin kuşaklar boyunca içlerinde taşıdığı bir yaraya şifa bulma çabasıdır. Saklambaç, genç insanların aidiyet özlemlerini anlatır.