İslam medeniyetine mensup insan, doğuştan itibaren İslam medeniyetinin ana ilkeleri istikametinde belli bir terbiyeden geçiriliyorsa bu istikamette mutlaka ve mutlaka Hüsn-ü Mutlak’ın tecelliyatına da vâkıf olacak biçimde büyük bir eğitimden geçirilmelidir. Bu nasıl olacak? Nasıl ki bedenimiz veya aklımız, duygularımız, nefsimiz çocukluktan itibaren eğitiliyorsa kalbimize de bu manada bir istikamet vermek gerekiyor. 
Bunu bir noktadan tutalım ve hadiseye şöyle bakalım. Güzel nedir diye baktığımız zaman Hüsn-ü Mutlak’tan kaynaklanan bir güzel varsa yaratılmış her şey güzeldir. Bu noktada biz modernist estetikten ayrılıyoruz. Çünkü modernist estetik sadece “sanat” eserlerini güzel olarak mütalaa etmeyle, gündeme getirmeyle sınırlanmıştır. Modernist estetiğin güzellik anlayışı budur. Eğer İslam estetiği veya İslam bediiyatı diyorsak Hüsn-ü Mutlak’ın sadece sanat eserleri üzerinde tecelli etmediğini görmüş oluruz. Ne üzerinde tecelli eder? Bütün mahlûkât üzerinde tecelli eder. En mühimi eşref-i mahlûkat, ahsen-i takvim dediğimiz insan üzerinde de Hüsn-ü Mutlak’ın izleri, emareleri görülür.