Ağlıyordu… Mehmet ağlıyordu… Her gözyaşında bir esrar ve bir korku… Bir “pıt” dese birisi, oracıkta ağlamaktan ölecek gibiydi… Vicdanı onu öldürüyordu… Yavaş yavaş… Ama o, bunun farkında bile değildi. Tek düşündüğü hayatıydı. Değer miydi? Yaparsa bir şey kaybeder miydi ya da bir şey kazanır mıydı? Nasıl kazandığını bırak, kullanılıp kullanılmadığını pek de önemsemediği paralar nereye giderdi? Onun içtiği, o cam şişelerde özenle sunulan sular… Çeşit çeşit, adını dâhi bilmediği yemekler… Tüm bunlar ona verilmemeliydi o zaman… Şu an korsanlık ya da hırsızlık yapmak zorunda kalan insanlar ve çocuklar bunlara sahip olsaydı belki de o kötü şeyleri yapmak zorunda kalmazlardı…
Mehmet kimdi?
Denizin ortasındaki fırtınada canavarlarla
mücadele eden bir çocuk muydu?
Karısı ve kızı ile birlikte yaşayan
başarılı bir psikolog muydu?
“A16Q” isimli bir robot muydu?
Halit miydi? İnsan mıydı? Değil miydi?
Yoksa…
Hiç var olmamış mıydı?