İslam’ın manevî boyutunu temsil eden tasavvuf, nefis terbiyesi ve ruh tasfiyesi metotlarıyla şahsiyet eğitimini gerçekleştirmeyi amaç edinen tecrübî bir ilimdir. Tasavvufun insanı manen terakki ettirme amacına hizmet etmek üzere seyr ü sülûk ve adabına dair pek çok eser kaleme alınmıştır. Zengin bir literatür oluşturan bu eserler sadece tarikat erbabı için değil, aynı zamanda, tasavvufun aydınlık ikliminden istifade etmek isteyenler için de yol gösterici bir niteliğe sahiptir.
XVIII. yüzyıl Osmanlı ulemasından Erzurum’un İspir ilçesinde doğmuş olan Ömer b. Ali el-İspirî’nin (v. 1708) Husûnü’l-Metalib adlı risalesi de bu bağlamda kaleme alınmış eserlerden biridir.
Ruhun Kaleleri-Husûnü’l-Metalib sembolik dil kullanılarak yazılan muhtasar bir seyr ü sülûk risalesidir. Risalede seyr ü sülûk eğitimi husûn (kaleler), metalib (hedefler), mefatih (anahtarlar), akabe (engel) kavramları üzerinden sembolik bir dil oluşturularak iç içe yükselen altı kale tasviriyle işlenmiştir. Bu tasnifte husûn, altı adet olarak letaif-i sitteyi; metalib, makamları; mefatih, makamları elde edebilmek için yapılması gereken riyazet ve mücahedeyi; akabe ise makamlara ulaşmayı hedefleyen sâliki engelleyen unsurları (mühlikat) temsil etmektedir. Bu tasvire göre her bir kalenin sadece kendi anahtarıyla (mefatih) açılan bir kapısı vardır. Salik bu kapıları açarak kalede bulunan hazineyi/hedefi (metalib) elde edecektir. Ancak salik, amacına ulaşabilmek için kale kapılarına ulaşmayı engelleyen surları (akabe) aşmak durumundadır.
İspirî bu eseriyle, uzun ve çetin bir süreç olan seyr ü sülûk eğitimini kale sembolü vasıtasıyla zihinlere yaklaştırmakta, somut ve anlaşılır bir hale getirmeye çalışmaktadır.