Romanlarda ve hikayelerde kurgu, genellikle, ya yazarın kendisini ön plana çıkararak,
gözlemlediğini ve yaşamış gibi gösterdiği olayları kendi ağzından anlatmasıyla, ya, kahramanlarının yaşadıklarına şahit olmuş birinin tanıklığıyla ve kahramanların yaşadıklarının kendilerine gizli kalmış yanlarının da bu kişi tarafından açıklanmasıyla, ya da bütün olaylara şahit olan ve bunların arka planlarını da bilen adeta insan üstü bir kişinin kendi kişiliğine atıf yapmadan kişilik-dışı anlatımıyla gelişir. Bu, yazarın halet-i rühiyesine de ışık tutan bir üslup meselesidir. Yazarının gözlemlerini ve yaşadıklarını kendi ağzından anlattığı romanlar bütün hayali kurgularına rağmen hatırat formatındadırlar.
Bugüne kadar yazdığım hatırat kitaplarımı okuyan pekçok dostum beni bir de roman ya da hikaye yazmam konusunda uzun süre teşvik edip durdular. Hele bazıları Gel de Çık İşin İçinden! başlıklı hatırat kitabımdaki kurguları(!) pek beğendiklerinden beni bir romancı olarak da görmek istediklerini ısrarla belirttiler. Bu ısrarlar, sonunda, bu hikayelere yol açtı.