Bilim insanları insanoğlunun tarihi serüvenini, önce ikiye ayırırlar: Tarih öncesi toplumlar (bunlara üretim öncesi topluluklar ya da doğal (ilkel) topluluklar); tarih sonrası topluluklar (bunlara da üretim sürecindeki topluluklar ya da uygar topluluklar) denir. Ayrıca doğal toplulukları paleolitik, neolitik şeklinde ayırmak da mümkün.
Doğal toplum döneminin temel özelliklerinden biri, tüm yönleriyle kendi kendine yeten bir toplumsallık gerçekliğinin açığa çıkmış olmasıdır. Bu durumun en önemli özelliği veya çarpıcı yönü insanlığın devlet gibi organizasyon veya kurumlara ihtiyaç duymadan yaşanabileceğini göstermesidir. Mülkiyet fikrinin bilinmediği, devlet ve iktidar sahibi olmayı hedeflemediği, cinsiyet ayrımının, sömürünün olmadığı, eşit, özgür ve demokratik topluluklardan oluşmaktadır. Doğal toplumun dünyasında tüm toplumsal yabancılaşma, parçalanma, sınıflaşma ve ikilemlere kaynaklık eden hiyerarşi, iktidar ve devlet yoktur. Dolayısıyla doğal toplum hiyerarşisiz, sınıfsız ve bölünmemiş bir toplumdur. İnsan-doğa, insan-insan, kadın-erkek, genç-yaşlı, birey-toplum gibi karşıt ikilemler yoktur. Her şey rızalık temeline dayalı olup, gönüllülük esaslarına göre yapılır. İşten kaytarma, sorumluluktan kaçınma toplumun yabancı olduğu kavramlardır, herkes sorumlu, herkes gönüllüdür.
Doğal toplumun varlık gerekçesi, *ortaklık* üzerinden gelişmiştir. Ortak yaşam, ortak üretim, ortak paylaşım; danışılarak ortak fikir üretmek, düşünmek ve fikirleri ortaklaştırarak pratiğe geçirmek; ortak değiş tokuş yapmak tüm yönleriyle bir bütün olarak komünal yaşamı yaratabilecek denli bir niteliğe sahiptir.