Cebel-i Rahme`ye, küçücük bir tepeye benzeyen bu koskoca rahmet dağına çıkmaya başlıyorsunuz. Nereye kadar çıkabilmeniz mümkün ise oraya çıkıyor ve yüzünüzü Beytullah`a, gönlünüzü Allah`a yönelterek vakfeye duruyorsunuz. Dünyadaki en yüksek dağın, en yüksek zirvesindesiniz sanki!.. Yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah (c.c.)`ı düşündükçe, ayaklarınız altındaki dünyanın küçüldüğünü, küçülüverdiğini hissediyorsunuz. Bütün kalabalıklar kayboluyor!
Dünyada yalnız siz, Arafat`ta yalnız siz, Cebel-i Rahme`de yalnız siz varsınız! Hiç kıpırdamadan ufka bakan gözleriniz, Rahman`ı gören bir rahmet sevdalısı gibi aydınlanıyor. Oysa Rahman`ı görmenin değil, Rahman tarafından görülmenin sevinci bu! Rahmet kapısını açan Rahman, öylece size bakmaktadır. Ağlıyor musunuz yoksa içinizdeki herşey gözlerinizden dışarı mı akıyor bilmiyorsunuz! Vakfeye durduğunuz yerde size bakan, sizi seyreden Rabbinizle, harf ve kelimelerin kullanılmadığı bir anlatımla konuşmaya başlıyorsunuz...
* Ben geldim, ben geldim Ya Rabbi!..