*Psikocoğrafya; bir aceminin kılavuzu. Katlanmış bir Londra sokak haritasını açın, bir büyüteç yerleştirin, büyüteci haritanın herhangi bir yerinde aşağıya doğru çevirin ve kenarlarını çizerek çerçeveleyin. Haritayı alın, şehre gidin ve kıvrımlara mümkün olduğunca yakın durarak daireyi turlayın. İlerlerken istediğiniz herhangi bir araçla deneyiminizi kaydedin: film, fotoğraf, el yazısı, kaset. Sokakların metinsel akışını yakalayın; grafitti, etiketli çöpler, iletişimin parçaları. Tabelaya uygun yön değiştirin. Veri akışını deftere yazın. Beklenmedik metaforlara karşı tetikte olun, görsel şiirleri, rastlantıları, analojileri, aile benzerliklerini, sokağın değişen ruh halini yakalayın. Daireyi tamamlayın ve sonuçları kaydedin. Yürüyüş; metraj metraj, anlama doğru yön bulur.*
Robert MacFarlane, A Road of One’s Own/Kendine Ait Bir Yol
Psikocoğrafya. Tuhaf bir biçimde tanıdık bir terim; tanıdık, çünkü kullanılışının sıklığına rağmen, kimse tam olarak ne anlama geldiğini ya da nereden geldiğini gerçek anlamda saptayamamaktadır. İsimler de tanıdıktır: Guy Debord ve Sitüasyonistler, Iain Sinclair ve Peter Ackroyd, Stewart Home ve Will Self. Peki acaba psikocoğrafya hepsini kapsar mı? Ve eğer öyleyse, ne şekilde kapsar? Edebiyat ağırlıklı bir akımdan mı bahsediyoruz yoksa politik bir stratejiden, bir dizi New Age düşüncesinden ya da avangard yöntemlerden mi? Cevap elbette, iç içe geçmiş bir kavramlar serisi yüzünden tanımlanmaya direnç gösteren ve sürekli olarak yeniden şekillendirilen psikocoğrafyanın, bunların tümü olduğudur.