Prag`ın 20. yüzyıl mimarlığı dengesiz dağılımlı dönem ağırlıkları ile karakterize olur. Yüzyıl, Viyana kökenli bir Art Nouveau türevi sayılabilecek Sezession akımı ile başlar. Az ama yüksek düzeyli örnekler veren bir dönemdir bu. Ardından, 1910`lardan başlayarak, Çek Kübizmi diye adlandırılan buraya özgü bir mimarlık, sanat ve tasarım akımı doğacaktır. Çekler, yeni kazandıkları bağımsızlıklarını kendilerine ait bu tutumla taçlandırmayı denerler. Çek Kübizmi sürüp giderken, 1920 ve 30`ların Avrupa, hatta dünya ölçüsünde önem taşıyan alabildiğine üretken atmosferi belirir. O yılların üretkenliğini bir yandan çok bireysel, biçimci ve detaycı yaklaşımıyla şaşırtıcı bir Prag Kalesi yeniden yapımı gerçekleştiren Plecnik, öte taraftan da capcanlı bir Modernizm temsil etmektedir. Özellikle Modernistler olağanüstü aktiftirler. Karel Teige gibi ideolog-kuramcılar Le Corbusier ile polemiklere girmekte, Çek dergileri ve kitapları Avrupa`nın her yerinde ilgi görmekte, Çek yapıları her Modernist kitapta örnek tasarımlar olarak yayımlanmaktadır. Birinci Dünya Savaşı`nın varettiği genç Çekoslovakya dünyanın en önemli endüstri güçlerinden biridir. Bu durum mimarlıktan başlayarak tüm sanat ve tasarım alanlarında yankısını bulmuş gibidir. Hemen İkinci Dünya Savaşı öncesindeki Alman işgali ve Naziler`in kovuluşunun arkasından da Sovyet bloğuna katılış, ülkenin endüstriyel gücünün olduğu gibi, tasarım yaratıcılığının da sonunu getirir. 10945-1990 arasında Prag`da (ve genelde Çek ülkesinde) kaydadeğer bir mimari ürün verilmeyecektir. Sovyet bloğunun yıkılışı ise hızlı bir değişim başlatır. Slovakya`dan kopan Çekya, kapitalist Avrupa`ya ekonomik açıdan olduğu gibi, mimari etkinliğe girişemese de, 1920 ve 30`ların Modernist mimarlığına sahip çıkar. Loos`un Müller Villası gibi Modernist başyapıtlar restore edilir. Prag artık yeniden, sadece tarihsel/geleneksel yapı stoğuyla değil, yaratıcı güncel mimarlığıya da dünya gündemini meşgul etmeyi beklemektedir.