Elinizdeki kitabı yazma düşüncesi belki de günün birinde hepten kaybolup gidecek bir nesnede cisimlenen kültüre ve tarihe karşı merak uyandırmak şeklinde biçimlendi. Kapsamlı bir başvuru kaynağındansa sohbet havasında, rahat okunur bir anekdotlar derlemesi olmasının başlıca nedeni bu. Bir başka deyişle, bu kitapta okuyacaklarınız buzdağının görünen kısmı sadece.
Yazarın amacı daha fazla insanı pipoya başlatmak değil elbette. Hiçbir tütün tüketme biçiminin sağlıklı olmadığını bilecek kadar akıllandık insanlık olarak. Yazarın mütevazı kaygısı kimisinin belki yıllardır elden düşürmediği, kimisinin belki ne işe yaradığını dahi bilmediği o nesnenin, yani piponun sadece pipo olmadığını okura dili döndüğünce anlatabilmekten ibaret.
Yunus Bakihan Çamurdan
*Kazak çobanlar pipoya ihtiyaç duyduklarında bir koyunun bacak kemiğini alır, güzelce oyar, yontarlardı. Rusya’nın kuzeyindeki Nenets halkı Buz Çağı’ndan kalma mamut kemiklerini bu iş için kullanırdı. Mağrip köylüleri ise beyzadelerin süslü çubuklarına güç yetiremeyeceklerinden, kuzunun kaval kemiğinden, boru biçiminde, adham denilen pipolarını yaparlardı. Fazla uzatmaya gerek yok; yüzyıllar boyunca çeşitli hayvanların bacak kemikleri Kalahari Çölü’nden Kuzey Kutbu’na kadar, dünyanın sayısız köşesinde basit ama pratik pipolar yapmak için kullanılmıştır.
*Immanuel Kant’ın mütevazı keyişeri enfiye, çay ve pipodan ibaretti. Keskin özdisipliniyle tanınan Alman filozof ölçüyü kaçırmamak için sabahları sadece bir bardak çay ve bir dolum pipo içme kararı almıştı.*
*1956 yılında Küba’ya bir pipo tiryakisi olarak ayak basan Arjantinli devrimci Che Guevara ünlü Havana yaprağına hayran kalır ve Sierra Maestra’da piposunu Küba purosuyla doldurmaya başlar. Bundan sonra, purolar, özellikle en sevdiği Monte Cristo No 4 ve pipoları Che için birbirini bütünleyen keyişer olacaktır.
Devrim sonrasında, Che puro içerken sayısız poz verir. Bunlardan bir kısmı Küba purolarının reklamını Amerikan ambargosuna rağmen yapmak içindir çünkü görüntülerinin çok geçmeden uluslararası basında yayılacağını Che çok iyi bilmektedir. Fotoğraf makinaları, kameralar başka tarafa döndüğünde ise kalan purosunu açar ve piposuna doldurarak bitirir.*
*Lenin tütün içmeyi zavallılık, hastalık olarak görürdü. Troçki değil tütün kokusuna, dumanını görmeye bile tahammül edemezdi. Oysa Stalin`in en tanınmış yönlerinden birisi pipoya düşkünlüğüydü. Stalin’in Edgeworth, Prince Albert gibi Amerikan harmanlarını keyişe içtiği biliniyor. Ancak, *halkların babası*nın özel harmanı bu alelade tütünlerden çok farklıydı. Kırımlı Karay tüccar Samuil Gabay’ın 1864’te kurduğu, Moskova’nın Yava fabrikasında, aynı adı taşıdığı Hersek tütünüyle üretilen Herzegovina Şor sigarasından birkaç dal kırar, piposuna doldururdu.*
Ünlü fizikçi Albert Einstein gençliğinden beri ağır pipo tiryakisiydi. Ona göre hayatta en değerli maddi varlıkları kemanı ve pipolarıydı. Yine de ilerleyen yaşında, doktorlar pipoyu bırakmasını söyleyince, onlara derhal uymuş ve pipo içmeyi bırakmıştı. Son yıllarında ağzının kenarında çiğnediği ama içi boş pipolarıyla çıkmıştır insanların karşısına.Enfiye düşkünü Napolyon pipoyu keyif değil, daha çok diplomasi aracı olarak görürdü. Mecliste pipo tiryakisi ve hatırlı birisi mi var, piposunu hazırlatır ve ona seve seve eşlik ederdi. Ama çoğu kez piposunu yakmadan!
1965 yapımı Birkaç Dolar İçin’in setindeyiz. Başrol oyuncusu Clint Eastwood için Tabernas Çölü’nün kızgın güneşi değil, İtalyan yönetmen Sergio Leone’nin ağzına sıkıştırdığı Toscano asıl sabır sınavı. Nedeni basit; Eastwood tütünden nefret ediyor. Rol arkadaşı ise durumdan hiç şikâyetçi değil. Evinden getirdiği lületaşı piposunu yakmış, keyfini çıkarıyor.