Her umut, bir mezara dönüşür içinde. Her gün bir başkasını gömersin. Artık hayat, umutlarını öldürdüğün bir yaşam, dünya ise, öldürdüğün umutların cezalarını çektiğin bir hapishaneye dönüşür içinde. Suçlu hissetmezsin ama. Çünkü suçlu olduğuna inanmaz, suçu hayata atarsın. Belki de kaçarsın. Ama artık hayat senin için, gömülmüş umutların oluşturduğu büyük bir mezarlıktır. Her geçen gün büyüyen ve acı veren bir mezarlık…
Salondaki ağlamalar eşliğinde kapanırken perde yavaş yavaş, patladı silah ve yere düştü Soner. Perdenin tam kapanması ile alkış tufanı koptu salonda. Gözü yaşlı insanlar, *Bravo, bravo…* diye bağırarak alkışlıyorlardı ayakta oyunu ve oyuncuları. Tekrar perdenin açılmasını bekliyorlardı. Perde açılmalı, oyuncular izleyicileri selamlamalı, alkışlarını almalıydılar. Uzunca bir süre alkışlamaların ardından homurdanmalar başladı salonda. Perdenin yeniden açılmasını istiyordu seyirci. Ama o devasa, muhteşem kırmızı perde o gece bir daha açılmayacaktı. Çünkü, silah gerçekten patlamıştı…
Komiser Nurdan umut ile beklemenin, her gün öleceğini bile bile yaşayan insanlar için bir teselli olduğunu biliyordu. Mütecessis hayatlara dokunan Komiser Nurdan ve ekibi, bu defa, PERİPETİE gerçekler ve bir tiyatro oyununun içerisinde buluyorlar kendilerini. Nasıl çıkacaklar bu oyundan? PERİPETİE olarak mı?