Tükendi
Stok Alarmı“Çocuk, onun söylediklerine inanıp doğruca kadınlar arasındaki plastik masada oturan; yüzü gözü morarmış, alt dudağının yarası kabuk bağlamış bir kadının kucağına gidip oturdu. Çocuğun karşısı, sağı, solu, arkası insan kaynıyordu. Üzerindeki değişik açılı ışıklar gözlerini alıyor, bakışlarını zorluyordu. İlkcan, karşısına yığılmış insanlar arasında Sezgi’nin bakışlarını aradı. Sezgi arayışları yakaladı. İki gözünü açıp kapadı. Gülümseyerek başını hafifçe salladı. İki düzine kadar hırpani giyimli kadın ve çocuk ranzalara koştu. Ömer ve annesi, kapıya yakın duvar boyundaki paslı ranzanın alt katına yerleşti. Koğuşun ışıkları söndü. Saçlarını ensesinde atkuyruğu yapmış, küpeli kırklı yaşlardaki adam, ‘Motor!’ diye bağırdı.”
Çocuk işçiliği tamamen ortadan kaldırmak için uluslararası alanda çaba harcanırken yoksulluk ve eğitim eşitsizliğinin hâlen hüküm sürdüğü ülkelerde sayısız çocuk işçiye rastlamak mümkün. Bu mümkün yapı içerisinde çocuk işçiler, medya sektöründe nasıl konumlanıyor? Örneğin çocuk oyuncuları, çocuk işçi sayıyor muyuz? Kültürel üretimlerde çocuk oyuncuların/işçilerin yaşadığı sorunlardan ne kadar haberdarız? Ya da onların özlük haklarından… Her çocuk biricik ve kendine özgü olmakla birlikte çocuk olma hakkı tek ve biricik…
Çocuk işçi kavramına bambaşka bir gözle bakmayı hedefleyen bu eser, dizi yıldızı İlkcan üzerinden işçi çocukları ele alırken çocuk olmanın aynılığını gözler önüne seriyor, çocuk işçilerin düşlerini ve hayallerini ne kadar koruyabildiğini edebî bir ustalıkla sorgulatıyor...