Osmanlı tarihinin iki büyük yenisi, yani yeni ordu (çeri) ve nizam-ı cedid arasında dörtyüz yıldan fazla mevcudiyetini sürdüren Yeniçeriler’in hikayesi aynı zamanda Osmanlı asırları ile ilgili büyük anlatıların tümünün odağında yer alır: yükselme, gerileme, klasik çağ ve inhitat, merkezileşme ve merkezin zayıflaması, bozulma, ıslahat, nizam ve anayasa mücadeleleri, demokratikleş(eme)me, modernleş(eme)me … Bu anlatılar --dolayısıyla Yeniçerilik ile ilgili görüşler, yorumlar, kanaatler, klişeler, safsatalar-- sadece dar anlamında tarihyazıcılığının değil günümüzün nice siyasi tartışmasının (ve geyiğinin) malzemesi olagelmiştir. Bir zamanlar Al-i Osman Kapısını merkezkaç güçlere karşı berkitmek için kurulan ama giderek şehir hayatına, ticaret dünyasına ve toplumsal dokuya nüfuz eden, her türlü siyasi müzakere ve mücadelenin en önemli aktörleri arasında yer alan Yeniçeri Ocağı’nın başı çektiği isyanlar 20. yüzyılın askeri darbelerinin öncülüdür yaygın bir görüşe göre. Öte yandan ocağın 1826’da lağvedilmesi, Namık Kemal’den Necip Fazıl’a ve Niyazi Berkes’e kimi entelektüelin gözünde, farklı açılardan, geç Osmanlı ve modern Türkiye tarihinde halkın sesinin kısılmasına ve/ya otoritenin denetlenemezliğine kapı açmıştır.
Elinizdeki kitabı oluşturan çalışmalar, bu dev meseleler yumağının kritik son yüzyılına farklı yörelerde sosyo-ekonomik düzlemde damgasını vuran çeşitli konulara orijinal arşiv araştırmalarıyla ve metodolojik farkındalıkla ışık tutuyor. Toplumsal tarih alanında yirminci yüzyılın kazandırdığı ve yerleştirdiği birikime sahip çıkmakla birlikte, uluslararası katılımlı projeler oluşturma, farklı coğrafyaların arşivlerini harmanlama ve dijital teknolojinin imkanlarını yaratıcılıkla değerlendirme açılarından yeni bir Osmanlı tarihçiliğinin de habercisi olan bu derlemenin hakettiği ilgiyi göreceğini umuyorum. Katılımcıların sürdürmekte olduğu projenin gelecek yayınlarını heyecanla bekleyeceğim.