*Anlamak, anlamak, anlamak… Tek bir yargılamanın götürebildiği hayatın değişmez doğrusu. Üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü bir sınav değil bu. Tek bir yanlışın dahi silinmez sonuçlar ve yıkımlar yarattığı adaletsiz bir dünya yalnızca. O muhteşem aşkların, bitmez sanılan ilişkilerin yıkımı, yargılamaktan kaynaklanıyor. Yanımızda gibi görünenlerin işler ciddiye bindiğinde yok olması içimizde büyük yaralar açıyor. Emin olmaktan uzak, güvensiz bir ortamın ittiği kasvetli bir yalnızlığın kendisi yaşam. Sevmek neden yetmiyor ve her şey neden uzun açıklamalar sonucu inanılması gereken bir şey oluveriyor. Oysa uzun açıklamalar, içinde yalan barındırabilen cümlelerden oluşur. Güvenmek, yalnızca sevdiğine inanmak, bakışların kurduğu açıklamaları hissetmek neden bu kadar zor? Benim sevgimdeki suskunluk bir çaresizliğin içinde olmamdan, belki de ruhumun hapsolduğu bu çaresizlik alışkanlıktan başka bir şey değil! Bunu neden anlamıyor? İflah olmazlığım neden sorun oluyor, neden sınırları var bu insanların, klişelerden doğmuş yalanları, egoları yargılar doğururken neden yok anlamları?*