Bu kez bir şeye benziyor susuşu, hem de çok benziyor. Halasının eskiden sabah akşam dinlediği, yaşlı adamların soluk almadan uzun upuzun cümlelerle yasak bir aşkı, yaralı bir sevdayı, ölüp gidenlerle acıyla kalanları anlattıkları, derin bir soluk alıp yeni bir cümleye başlamadan önce tek bir kelimeyi atılamadığı için ağdalanıp göğüs boşluğuna yayılan
bir çığlığı titreterek yineleyip durdukları şarkılara benziyor.
Öykücülüğümüzün usta isimlerinden Behçet Çelik, geçirimsiz kale duvarlarına çevirdiğimiz sıkı dokulu hayatlarımıza apansız düşen ışıkların yarattığı siluetleri; seyrelme, dağılıp ortalığa saçılma ya da her şeyin şeklini yitirip bir büyük eriyikte birleşmesi telaşlarımızı; yola
girdim yoldan çıktım derdi duymaksızın aşındırdığımız patikaları; şehrin tozunun güneşe ait zannedildiği saatleri; bir düşünceden ya da bir olasılıktan düşerken dönen başlarımızı,
Türkçenin en ince, en özenli haliyle anlatıyor.
Patikaların İyi Yanı, zamana atılmış edebî bir çıpa, hem sabit hem değil, öncesiyle sonrasını da sezdiğimiz, uzayıp kısalan bir şimdiden öyküler.