Kalabalığın uğultusu bir anda kesildi ve takım elbiseli, kravatlı, uzun boylu bir Avusturyalı, doğallıktan yoksun bir konuşma yapmaya başladı. “Biliyorsunuz bir kilometre değil, iki kilometre birden ilerliyoruz, fazladan ilerliyoruz.”
Konuşan adam çalışanlarla pek kaynaşmamıştı ve Wirecard’ın satış müdürü uzun bir süre boyunca koridorda karşılaştıklarında Avusturyalının entelektüel iddialarıyla açıkça dalga geçiyordu. “Merhaba doktor. Nasıl gidiyor?”
Fakat Paul Bauer Wirecard’ı halka arz etmeye karar verdiğinde Dr. Markus Braun doğru yerde olabilecek en doğru adamdı. Bauer statüyle ilgilenmiyordu ve borsada işlem gören bir şirketin CEO’su olmak gibi bir arzusu da yoktu.
Bu yüzden Wirecard’ı iflasın eşiğinden satın aldığından beri yanında tuttuğu Braun’a döndü. Braun’un kırpılmış sarı saçları, geniş alnı ve çerçevesiz gözlüklerinin ardındaki mavi gözleri, hissedarlara gönderilen yıllık raporda, aşağıdaki gibi ilham verici alıntıların üzerinde resmedilmişti:
“Modern ödeme -hem bugün hem de geçmişte- tek bir şey demektir: iletişim.” Bu aynı zamanda Braun’un CEO olarak hesaplar ve beyanlardaki imzasıydı.