*Bazı şeyler o kadar korkunçtur ki bir parça delilik tek akıllı karşılıktır.*
1920’ler, Londra. Savaşın anıları henüz tazedir. Kızı Frances’le Camberwell’deki büyük evlerinde mütevazı bir yaşam süren dul Bayan Wray, iki oğlunu savaşa kurban vermiş, ardından kocasını da kaybetmiştir. Maddi zorluklar onları evlerinin iki odasını kiraya vermeye mecbur bırakır. Böylece genç çift Bay ve Bayan Barber, evin yeni pansiyonerleri olacaktır. Ama pansiyonerlerle Frances arasında kurulan ilişki evin tüm sakinlerinin yaşamını geri dönülmez biçimde değiştirecek, fırtınalı ilişkilerin yarattığı anafor yazgıları yeniden belirleyecektir.
Kitaplarıyla pek çok ödüle değer görülen Sarah Waters’ın son romanı Pansiyonerler, The Sunday Times tarafından kurgu dalında yılın kitabı seçildi ve 2015’te Baileys Women’s Prize’da aynı dalda finale kaldı.
Waters’ın roman karakterleri yaşamın gerçekliğini kuşanmış halde: Hiç kimse tamamen siyah ya da beyaz değil. Onları beğeniyor, nefret ediyor, kızıyoruz; onlarla empati kuruyor, eylemlerini anlamsız buluyor ve tutkularını sevgiyle karşılıyoruz. Pansiyonerler, kadın veya erkek olmanın anlamları üzerine düşündürürken, bir yandan da tutkulu bir aşkın eşsiz deneyimlerini okuruna nefes nefese sürüp giden bir hikâyeyle yeniden yaşatıyor.
Tek yaptığınızın birini sevmek olduğunu düşünürken, işler ne kadar sarpa sarabilir ki?
*Bir E. M. Forster kitabı gibi başlayıp, Dostoyevski’nin veya Patricia Highsmith’in elinden çıkmışçasına karanlığa bürünen bir roman. Okura, bir lunapark trenine binmiş gibi ciddi bir kalp çarpıntısı yaşatıyor.*
- The Washington Post
*Dönemin detaylarına ve gizli saklı tutkulara dair kusursuz gözlemlerle dolu bir yetenek gösterisi.*
- Wall Street Journal