Evren, yaşam ve insana ilişkin bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında devasa bir kumsaldaki minicik bir midye kabuğu kadar bile yer tutmaz. Bilginin, zamanın akışına uygun olarak birikmesi aslında çok dramatik bir süreçtir. Bir şeyleri düşünebilmiş, gözlemlemiş olanlar ne yazık ki bulduklarını kendi zamanlarında başkalarına, değil anlatıp inandırabilmek, her tür aşağılanmayı ve ölümü de karşılarında bulmuşlardır. Etraflarına farklı açılardan, daha derin duyularla bakabilenlerin, ipuçları sezebilenlerin görebilecekleri çok sayıda renk, evren, sıra dışılık bulunabilir ve aslında bunlar fanteziden, bilimkurguya, metafizikten, dedektiflik bulmacalarına kadar çeşitli giysilerle çevrede dolaşıp durur.
Kendini emekli etmiş bir seri katilin anılarını tazelemesi…
Bilinç ve hafıza yontarak sanat yapan Mösyö De Mans…
Bir kütleçekim dalgasının perdesini açtığı özgün ziyaretçi…
Zaman makinesi bir saat, hayal edilmiş bir gerçek köpek, geç yenen bir öç yemeği, akrabalarınızın gömülü sırları, bir “hizmetkâr” avcısı hizmetkâr...
Ve pek çok diğer düş ötesi kişi ve durum belki de hemen yanı başınızdadır.
Şenocak, “Pandora’nın Matruşkası” ile içi içe geçebilen bu tür evrenlere göz atan öyküler sunuyor.