Richard Sennett, değerler konusunu ele alan bir çalışma yürütmenin zorluklarını hayli ironik bir dille ifade etmektedir. Ona göre *toplumsal değerler* ve *değerler sistemi* ifadeleri, sosyal bilimlerin gündelik dilin başına sardığı belalardır: *İtiraf etmeliyim ki, ‘değer’in ne olduğunu hiçbir zaman anlayamamışımdır. Değer, bir ‘şey’ değildir. Eğer insanların toplumsal dünyalarını rasyonalize ederken kullandıkları dilden bir parça ise, o zaman ideolojinin bir parçası olarak ele alınmalıdır. Yok, eğer ‘değer’, ‘muteber bir fikir’’ demekse o zaman da tam bir karmaşaya düşeriz. ‘Özgürlük’, ‘adalet’, farklı zamanlarda farklı kişiler için farklı anlamları olan, muteber fikirlerdendir; bunları toplumsal değerler olarak tanımlamak kendi başına hangi nedenlerle öyle değerlendirildiklerine ilişkin hiçbir fikir vermez*. Bu koşullar altında değerlerle yüzleşmek, öncelikle bir değerler araştırmasının daha en başından karşısına dikilen sorun alanlarıyla hesaplaşmayı gerektirmektedir. Bu sorun alanlarının ilki doğrudan doğruya araştırmanın meşruiyetiyle alakalıdır. İkincisi ise, değerlerin tanımlanması, sınıflandırılması ve bir değerler araştırmasında izlenecek yönteme ilişkindir.
Değerlerin siyasi manipülasyona son derece açık yapısı, onları insan doğasına dayandırma eğilimi ve sosyal bilimcilerin olgularla değerler arasında yaptıkları ayrım, bir değerler araştırmasının meşruiyetini tehlikeye atan üç temel güçlüktür...